Stockholm’e ilk defa 2011 yılı Temmuz’unda gittik, tadı damağımızda kaldı ve Eylül’2016 da bu kez Lüleci ailesi ile tekrar gittik.
Stockholm çok asil, kendine has, sakin, şık mimarisiyle özel ve tam bir butik şehir.
Öyle bir görselliği, manzarası var ki, her açıdan Stockholm’ü seyretmek ayrı güzel.
Hem Stockholm şehrinin güzelliği ve dinginliği, hem de gemi ile Tallinn’e geçerken Baltık denizindeki müthiş doğal oluşumlar olan “archipelago”ları izleyerek yaptığımız gemi yolculuğu bende İsveç ile ilgili unutulmaz izler bıraktı.
Bence İsveç’in archipelago’ları arasından geçerek bir gemi yolculuğu yapmak insanın hayatında yapabileceği ya da yapmalı diyeceğim en özel gezi ve görsel tecrübelerden biri.
İsveç’in başkenti olan Stockholm suyun üzerine kurulmuş, 14 tane ada ve onları birleştiren kanallardan oluşmuş, 57 köprü bu adaları birbirine bağlıyor, Bu yüzden Stockholm’e “Kuzeyin Venediği” deniyor. İsveç toplam nüfusu sadece 9,5 milyon, bunun 2 milyonu Stockholm’de yaşıyor. İsveç kültür ve eğitim seviyesi en yüksek ülkeler arasında üst sıralarda. Stockhom’de 38 park var, şehrin üçte biri orman, üçte biri su, üçte biri de kara, çevresinde ise küçük küçük 24 bin ada var, archipelago denilen bu bölgedeki adalara rengarenk, küçük, abartısız, muhteşem güzel, şirin ahşap evler yapmışlar ve bu adaların yaklaşık 1000 tanesinde yaşam var. Evler derken, her adanın üstünde 3-5, bazılarında 10 ev var…
Biz beyaz gecelerin yaşandığı Temmuz ayında gittiğimiz için hava sıcaklığı tam gezmeye uygun, bahar havası tadındaydı, beyaz geceler ise etkileyici, gece saat 24:00 de hava hala aydınlık…
Otelimizi liman bölgesinde ayarladık, Stockholm’den gemi ile Tallinn’e geçeceğimiz için kolaylık olsun diye liman bölgesinde “Scandic Ariadne” otelde kaldık, iyi de oldu, bu kadarını biz de beklemiyorduk ama neredeyse otelden direkt gemiye geçiş vardı. Otel tam şehir merkezinde değil ama hemen bulunduğu sokağın başında metro istasyonu var, şehre ulaşım bu sayede çok kolay. Eğer seyahat planınızda Stockholm’den Helsinki, Tallinn ya da St.Petersburg’a “gemi ile” geçmek varsa bu otelde kalmak çok mantıklı.
Ancak Stockholm’den gemi ile Tallinn, Helsinki gibi şehirlere geçiş yapmayacaksanız şehir içinde, daha merkezi olan eski şehir bölgesinde konaklamak tabii ki daha mantıklı, hatta değişik olsun diye Stockholm’de çok meşhur olan “tekne otellerde” konaklamak daha ilginç olabilir. Biz denemek isterdik, ama teknede kalmak fikri birlikte gittiğimiz arkadaşlarımıza çok sıcak gelmediği için otel seçimimizi bu teknelerde yapmadık. Ama bu teknelerde kalmak Stockholm’ün özelliklerinden, hemen şehir merkezindeki limana demirli bu tekneler biraz hostel, pansiyon havasında olup, çok konforlu ve lüks değil, bu tekne otellere booking.com dan da rezervasyon yapılabiliyor.
Ünlü heykeltraşımız İlhan Koman’da ömrünün son 20 yılını Stockholm’de hem atölye hem de ev olarak kullandığı Hulda isimli teknesinde geçirmiştir. Tekne, sanatçının 1986’da vefatından sonra, eserlerinden oluşan bir sergi ile çeşitli limanlarda durarak Türkiye’ye getirilmiştir.
*Fotoğraflar İlhan Koman arşivindendir.
Evett, Stockholm’ün Arlanda havaalanına öğlen saatlerinde indik ve ilk iş olarak metroda, tüm müze, saray ve park girişlerinde kullanabileceğimiz, genel bir indirim içeren Stockholm kart aldık ve otelimize yerleştikten sonra Stockholm sokaklarında gezmeye başladık.
Biz ilk günümüzü şehri genel olarak keşfetmek için ayırdık, şehrin köprülerinden yürüyerek geçtik, sokaklarında dolaştık, eski kentin olduğu bölge olan Gamla Stan’ın daracık ara sokaklarını keşfettik, kahvehanelerinde oturduk. Sonraki iki günümüzü ise özel olarak gezmek için belirlediğimiz Ulusal müze, Kraliyet Sarayı ve Nobel ödüllerinin de verildiği Belediye Binasını gezmeye ayırdık.
Gamla Stan, Stockholm’ün eski tarihi şehrinin olduğu en merkezdeki ada, Kraliyet Sarayı da beşgen şeklindeki bu adanın üzerinde. Stockholm şehir merkezi, Gamla Stan tam merkezde olmak üzere, Södermalm, Norrmalm, Östermalm, Kungsholmen, Vasastan ada bölgelerinden oluşmuş. Tüm bölgeler birbirlerine bağlantılı, adalar köprüler ile birleşiyor.
Stockholm’de yapılacak şeyleri sıralamak çok mümkün değil, örneğin bir İtalya şehri gibi değil, şurayı mutlaka görün, şu eseri kaçırmayın gibi özellikle belirtilecek bir tarihi eser, belediye binası dışında kayda değer vurucu bir tarihi bina, vs yok, ama çok sayıda değişik temalı müzeleri var, muhteşem bir kütüphanesi, gezdikçe keşfedilecek sokakları, cafeleri, ilginç tasarım dükkanları ve en önemlisi şehrin genel bir görselliği ve ruhu var.
Stockholm bir huzur şehri…bu sebeple diğer ülkelerin şehirlerinde gezerken hissettiklerimin dışında bir duygu ile Stockholm’den ayrıldım, burada hissettiğim Stockholm’de uzun zaman yaşayıp, burayı yaşayarak keşfetmek gerekliliğiydi.
Belki de hep duyduğumuz İskandinav ülkelerinde yaşam standardının yüksek olduğu konusu insanı etkiliyor, uzun süreli kalma konusunda. Kahvehanelerinde oturup, uzun sohbetler yapmak, sokaktan geçenleri seyretmek, orman meyveli pastamı yerken kitap okumak, kitapçılarında saatler geçirmek, günlük yaşamdaki konserlere gitmek, adaların arasındaki köprülerde yürüyüş yapmak, ilginç müzik, kıyafet, kitap dükkanlarını keşfetmek, bu dükkanların derinlerine girip değişik tasarımlı eşya ve kıyafetler satın almak, yerel halk gibi teknelerde yaşamak, tekne restoranlarını denemek, sabah sporu için doğal orman olarak bırakılmış parklarında ağaçların arasında yürüyüş yapmak, sakin sakin kano ya da paten yapmak isterdim…
Ama en güzeli de tablo gibi şehri değişik açılar yakalayıp seyretmek.
İsveç birçok marka ve ünlü olmuş isim ile de tanınıyor ; Vikingler ve Troller, Alfred Nobel, Greta Garbo ve Ingrid Bergman, Pippi Uzunçorap’ın yazarı Astrid Lingdren, ressam Carl Larsson, ünlü heykeltraş Milles Garden, İkea mağazaları, Volvo marka arabalar, hepsi İsveç menşeli..
Ayrıca Stockholm’ün gördüğüm diğer şehirlerden en belirgin farkı çok turistik bir şehir olmaması, bu sebeple çok sakin, turist yerine Stockholm’de yaşayan, şehrin kendi yaşayanları ile karşılaşıyor olmak şehri anlamak için çok belirleyiciydi.
Stockholm’de ilk gün şehrin genel ve doğal görünümünü keşfetmek için önce bir klasik turistik şehir otobüsü “sight seeing city bus” ile tur yapmak istedik, çünkü araba da kiralamadığımız için genel olarak araba ile gezmek iyi oluyor. Bu otobüs ile hemen şehrin genel yapısına hakim olunabiliyor. Biz bu turu ikinci gün yaptık, çünkü ilk gün iki aileydik, sonraki gün üçüncü aile de aramıza katıldı, şehir turu otobüsünü ve bazı özel yerleri görmeyi de hepbirlikte yapabilmek için ikinci güne bıraktık.
Stockholm’de National Museum (Ulusal Müze), Vasa Müzesi, Skansen açık hava müzesi, Belediye Binası, Kraliyet Sarayı ve Şehir Kütüphanesi görülmesi gereken yerlerden.
Vasa Müzesi
Djurgarden adasının üzerinde yer alan Vasa müzesi, 1628 yılında batan ahşap Vasa isimli savaş gemisinden adını almış ve sadece bu muhteşem ahşap geminin sergilendiği bir müze. O dönemin İsveç kralı Gustav Vasa tarafından İsveç donanmasının gururu olması için yaptırılmış ama denize indirildikten birkaç dakika sonra, mürettebatıyla birlikte maalesef daha limanda batmış. Gemi 333 yıl Stockholm limanında denizin dibinde kalmış, sonra 1900 lerin başında çok büyük paralar harcanarak çıkarılıp restore edilmiş. Gemiyi görünce neden battığı hemen anlaşılıyor, üstü o kadar ağır işlemeler ve toplarla donatılmış ki bu kadar ağırlıkla batmaması zaten mucize olurmuş. Vasa müzesi sadece tarihi bir geminin sergilendiği müze, gemi muhteşem yapılmış, gemi ve ahşap merakınız varsa tam size göre, aslında çok büyük bir özelliği yok ama görmeden de dönmek olmaz (www.vasamuseet.se)
Vasa Müzesinin olduğu Djurgarden adasının üzerinde yer alan parkın içinde, ağaçlık bölgenin hemen yakınında dünyanın en eski açık hava müzesi olan ve İsveç’in değişik yerlerinden getirilen otantik 150 civarında İsveç tarihi ahşap evlerin olduğu Skansen Müzesi de var. (www.skansen.se), Skansen müzesi, bir açık hava müzesi, eski İsveç yaşamını gösteriyor.
Biz Vasa müzesini gezip, Skansen açıkhava müzesinin bir bölümünde dolaşıp, oradan yine aynı adanın üzerinde yer alan, deniz kıyısına kurulmuş Stockholm’ün ünlü lunaparkı Gröna Lund’a gittik. Müthiş eğlenceli ama çok da heyecan verici binilecek atraksiyonlar var. Lunapark sevenlere kesinlikle tavsiye ederim, çok değişik binilecek atraksiyonlar var ama çok da pahallı bir park (epeyi de yürek istiyor bunlara binebilmek), en şiddetlisinden değişik “roller coaster” tarzı atraksiyonlar, dikey serbest düşüş asansörler vs vs..
Stadhuset/ Belediye Binası
Stockholm’de Stadhuset / belediye binasını mutlaka ama mutlaka görün kaçırmayın derim, çok özel bir bina, her salonunun başka bir özelliği var, bu bina 20. yüzyılda İsveç’in en büyük mimari projesiymiş.
Nobel ödüllerine ismini veren Alfred Nobel İsveçli ve her yıl Nobel töreni bu binadaki Mavi Salon’da düzenleniyor. Orhan Pamuk’da Nobel ödülünü bu salonda almış. Aslında salon mavi değil, kırmızı tuğla duvarlı, mimarı tuğla duvarın duruşunu çok beğenince mavi yapmaktan vazgeçmiş ve salon duvarları tuğla kalmış ama adı değişmemiş Mavi Salon olarak kalmış.
Ayrıca İsveç’de takdir ettiğim bir diğer konu da Stockholm’de çok özel bir yapı olan bu ünlü belediye binası turistik gezi broşürünün türkçe olarak da basılmış olmasıdır.
Yurdışında bir çok ülke, şehir gezdim, tüm gezdiğim yerlerin önemli tarihi ve kültürel yerlerini de ziyaret ettim, Dünya’da en ünlü, en büyük müzelere kadar (bizim topraklarımızdan çalınan, götürülen eserlerin sergilendiği müzeler de buna dahil) tüm gezdiğim yerlerde kulaklıklar aracılığı ile (Türkçe dışında) birçok dilde çeviri yapıldığını, tanıtım kitapları, el broşürleri basıldığını gördüm ama Türkçe el kitabına, broşüre ya da sesli çeviriye kesinlikle rastlamadım. Hele Almanya gibi bir ülkede bu kadar yoğun Türk nüfusu yaşarken ve Berlin’deki Bergama gibi bizden alınan eserlerle dolu bir müzede dahi bu düşünülmemişken, İlk kez isveç’de böyle bir hizmetle karşılaştım. Bu İsveç’in gelişmişliğinden, medeni yaklaşımından kaynaklı olabilir, belki de yıllar önce Türkiye’den siyasi suçlu sayılıp kaçan ve İsveç’e yerleşen eğitim seviyesi yüksek Türklerin de bunda payı vardır, kimin etkisi ise bu teşekkür etmek gerekir.
Belediye binasını mutlaka tur rehberi ile gezin, ziyaretçiler saat başı belli sayı ile gruplar halinde içeri alınıyor ve rehberler eşliğinde gezilebiliyor. İçinde kendine has, özel temalara sahip çok değişik salonlar var ve her salonun da kendi hikayesi var.
Mesela, Altın Salon’da 19 milyon parçadan oluşan Bizans eserlerini anımsatan mozaik panolar var. Burada yer alan Malaran Gölü Kraliçesi isimli panelin sağına bakın, peçeli kadın ve fesli adam o zamanın Türkiye’sinden kalma görüntü olarak anlatılıyor.
Yemek salonunda ise çok uzun bir masa var, bu salon öyle ince düşünülmüş ki, masada cama arkası dönük yönde oturanlar için, cama karşı oturanların camdan dışarı bakarken gördükleri manzaranın aynısı duvarlara Prens Eugen tarafından resmedilmiş, cama arkaları dönük oturanlar manzarayı göremiyorlar diye, aynı manzarayı görmeleri gerektiği düşünülerek, aynı manzara resimleri duvara yapılmış.
Müzede ayrıca, meclis toplantılarının yapıldığı uzun bir salonun tavanı viking tarzı inşaa edilmiş. Tavan açık hissi uyandırıyor.
Belediye binasının bahçesinde “Dala Horse” dedikleri İsveç’in simgesi üzeri desenli ünlü tahta atlarından var, bu at İsveç’de en popüler hediyelik eşyalardan. 1939 yılındaki bir New York fuarı için yapılan at daha sonra ülkenin adeta sembolü olmuş. (maalesef ilk gittiğimiz yıl vardı ama bu sefer gittiğimizde belediye binası bahçesinden kaldırmışlardı belki tekrar koyarlar)
Binayı gezdikten sonra bahçesine çıkıp, bahçeden Stockholm manzarasını mutlaka seyretmelisiniz. Aslında tüm bilinen Stockholm resimleri bu açıdan çekilmiş.
National Museum – Ulusal Müze
Bu müze İsveç’in en büyük ve muhteşem sanat müzesi. Eserleri toplamaya, 16. yüzyılda başlamışlar. Ünlü ressamlar Rembrandt, Rubens, Goya, Renoir, Degas ve Müzenin çıkışında ise bir bölüm İkea tasarımlarına ayrılmış, müze çıkışındaki müzenin alışveriş bölümünde de müze ürünleri ile birlikte bazı özel İkea tasarımları da satılıyor.
Stockholm’un neredeyse en büyük adalarından biri olan Södermalm, butikleri, restoranları, müzik – plak mağazaları ile dolu. Ana caddesi adı ile aramızda espri konusu olan Götgatan’da dolaştıktan sonra, caddenin başındaki asansörle çıkılan cafe restorana çıkıp, bir içki eşliğinde akşam üzeri Stockholm şehir manzarasını seyrettik, muhteşem, bu cafeye ve en üst katındaki terasına mutlaka çıkın, Stockholm’ü en iyi buradan görünce tanıyacaksınız, özelliğini anlayacaksınız.
Son gün Tallinn’e gideceğimiz gemiye binmeden önce sahilde çok güzel bir bar keşfettik, tam deniz kıyısında Vasa adası ve Lunaparka karşı keyif yaptık sonra yavaş yavaş istemeden Stockholmü aklımız bu güzel şehirde kalarak terkettik.
Stockholm şehrinin en güzel seyredebildiği noktalarla, şehrin güzel bulduğumuz caddelerini özetlemek istedim, çünkü dediğim gibi bu şehri her açıdan farklı seyretmek, özel noktaları kaçırmamak lazım diye düşünüyorum
-Şehri keşfe “old town” Gamla Stan bölgesinin ara sokaklarından başlayın, Gamla Stan’da ünlü Stortorget meydanında soluklanın, meydanın keyfini çıkartmak için Stockholm denince mutlaka resimlerinde gördüğümüz ünlü “Chokladkoppen Cafe’nin” meydana nazır koltuklarında oturup, kocaman kaselerde bir kahve için, elmalı tart yiyin (seviyorsanız😉tabii ki), burada oturup meydandan gelen geçeni seyretmek bile büyük keyif,
-Hava aydınlıkken, öncelikle ilk gün şehri anlayabilmek için Gamla Stan’dan Södermalm adasına geçip Götgatan caddesinde yürüyün ve yaklaşık 100-200 metre Götgatan caddesinde ilerleyip sol kolda Hökens Gata sokağına girin, sokakta ilerleyin, sağda bir park-meydan var, Mosebacke Torg üzerinden sol tarafa dönün, bir geçit var orada Katarinahissen/ Katarina asansörü tabelası göreceksiniz, o geçitten ilerleyin Gondolen diye de yazıyor tabelada, cafe/ bar’ın içinden ilerleyin sizi tüm Stockholm’ün muhteşem manzarası bekliyor,
Şimdi karşınızdaki Stockholm manzarası üzerinden tarif etmek gerekirse;
-Üzerinde olduğunuz ada Södermalm,
-Hemen karşınızda tarihi şehir bölgesi Gamla Stan, Gamla Stan’ın en üst sağında Royal Palace/Kraliyet Sarayı, Kraliyet Sarayının hemen karşısında National Museum (Östermalm adasında)
-Gamla Stan adasının sol üst çaprazındaki ada Kungsholmen ve hemen adanın köşe başında Stockholm City Hall/ Stadshuset/Belediye Binası ve kulesi,
-Gamla Stan’ın hemen sağındaki aradaki küçük ada Skeppsholmen,
-Yine sağ taraftaki üzerinde büyük lunapark (Gröna Lunds) olan ada Djurgarden adası, bu adanın üzerinde Djurgarden parkı, Vasa Müzesi ve Skansen açıkhava müzesi de var
-En ilerde Gamla Stan üstündeki bölge ise Östermalm, restoranları, alışveriş caddeleri ve kapalı lüks pazar yeri Saluhall’de bu bölgede, yine Norrmalm’da aynı şekilde restoranlar, cafeler, mağazalar bölgesi,
-Evett şehrin seyri bitince Katarina asansörü geçidinden tekrar geri dönüp, küçük parkın olduğu Mosebacke Torg’a gelin, yolun soluna doğru yönelin, burada Södra Teatern Kagelbanan yazan kapıdan geçip, merdivenlerden çıkın, burası Stockholm’lülerin iş çıkışı buluştuğu, müzik eşliğinde birşeyler içtiği, manzarası da güzel bir mekan, soluklanıp bişeyler içebilirsiniz, biz burayı çok sevdik,
-Şimdi şehri başka bir bakış açısıyla göreceğiniz diğer bir seyir noktasını tarif edeceğim size; Yine Södermalm adasında Götgatan caddesinin en başını kesen cadde olan Hornsgatan’dan sola doğru yürüyün, sağ kolda Bellmansgatan sokağına dönüp yürüyün, sol kolda Bastugatan sokağına dönüp ilerleyin, sağda Montelius Vagen tabelası göreceksiniz o küçük ve dar sokağa girip, deniz ve manzarayı görene kadar yürüyün, burada bir seyir terası var ve tam karşınız ünlü Belediye Sarayı binası,
-Yine şehri farklı yönden görmek için Södermalm adasının sağ tarafındaki sahile inip Fotografiska müzesi tarafından şehri seyredebilirsiniz, fotograf sanatıyla ilginiz varsa müzeyi de gezebilirsiniz ya da cafesinde oturabilirsiniz, müzenin arkasındaki Stadsgardsleden caddesinin üst tarafında kayalık bir duvar var, bu duvarın üst tarafı da yine Stockholm’ü seyretmek için seyir noktalarının olduğu bölge, buraya çıkmak için merdivenler ya da yukarıya bir asansör var, çıktığınız nokta Katarinavagen caddesi olacak,
Fotoğraf Müzesi tarafından Gamla Stan bölgesi
Sahilde Fotoğraf Müzesi ve üst kısımda seyir terası
Aklıma gelen özel noktalara ek olarak ;
-Norrmalm’da Sveavagen caddesi de çok hareketli ve güzel bir cadde,
Stockholm City Library / Şehir Kütüphanesi bu cadde üzerinde 73 numarada, görmenizi tavsiye ederim, hemen karşı köşesi de Hard Rock cafe,
-Yine Sveavägen yada Nytorget caddesi üzerindeki Urban Deli cafelerde kahvaltı yapabilirsiniz, değişik bir sistemleri var, burası aslında market tarzı büyük bir şarküteri, güzel kahvaltıları var, saat 10:30 da kahvaltı servisi bitiyor ama siz şarküterisinden istediğiniz malzemeyi ve içeceklerinizi satın alıp, açık büfeden tereyağ ve ekmek ikramından faydalanıp kahvaltınızı yapabiliyorsunuz
-Östermalm adasındaki Saluhall tarihi ve çok güzel bir pazar yeri ama adı pazar yeri, çok şık aslında, şu an esas tarihi binası tadilatta, buradan ayaküzeri birşeyler de yiyebiliyorsunuz, içindeki balık restoranları çok güzel ama biraz pahalı, biz burada balık çorbası içip, balık çeşitlerinden yedik. Muhteşem ama bir pazar yeri yemeği gibi düşünmeyin, pahalı bir seçenek.
-Stockholm’de bir de sokak yemekçileri var, balık ekmekçiler ya da gezici kamyonlarda hamburger ya da klasik İsveç köftesi satanlar. Bunlardan en meşhuru Gamla Stan’dan köprüyü geçip Södermalm tarafında hemen köprü başındaki küçük meydanda kamyonette satış yapan seyyar balıkçı “Nystekt Strömming” Stockholm halkının ve turistlerin ayaküzeri atıştırmalık uğrak yerlerinden olmuş. Burada yediğimiz balık ekmeğin, balık ızgaranın da keyfi başkaydı.
VAXHOLM
Stockholm’e son gidişimizde yakın çevresini de gezelim diye araba kiraladık, bir günümüzü Stockholm archipelago bölgesi denen çevre köy ve kasabalarda geçirdik, Vaxholm özellikle en beğendiğimiz yer oldu.
İsveç’in doğa harikası archipelagoları muhteşem. Bu küçük adacıklar, üzerlerindeki rengarenk evleri, küçük tahta iskeleleri ile bir masal diyarı. Archipelagolara genellikle deniz yoluyla ulaşılabiliyor, ancak Stockholm’e 37 km uzaklıktaki Vaxholm kasabası ve çevre köyleri Stockholm’den arabayla ulaşılabilen archipelogo bölgesinde.
Vaxholm kalesi kasabanın tam karşısında, denizin ortasında küçük bir ada üzerinde inşa edilmiş, kale 1544 de Stockholm’ü de korumak amacıyla Gustav Vaga tarafından yaptırılmış, ipli bir sistemle çalışan gemi tarzı sallarla kaleye ulaşılıyor, kalede küçük bir meydan ve restoran cafe var.
Kaleyi sağınızda bırakıp, Vaxholm’de arabayla ilerlediğinizde sağda küçücük bir koy ve
sokağın sonunda bu koyda yer alan Cafe Hembygdsgården’ın tabelasını göreceksiniz. Aşağıdaki manzaraya karşı kahve içip, nefis elmalı paylarından yemek büyük keyif, tavsiye ederim.
Netice;
Biz önce 2011’de, daha sonra 2016’da olmak üzere Stockholm’de farklı zamanlarda
2 kez 2’şer gece 3’er gün geçirdik. İlk gezimizde Stockholm’ün genel, belirli yerlerini gezdik, belediye binası, müzeler, saraylar ve özellikle tarihi bölgesi olan Gamla Stan’da vakit geçirdik.
İkinci kez gezdiğimizde ise ne belediye binası, ne saray, ne Vasa müzesi…sadece sakin sokaklarında dolaşıp, kitapçılara, plakçılara ve diğer dükkanlara girip çıktık, kafelerinde, barlarında keyifle oturduk uzun uzun şehri seyrettik, bir de çok beğendiğimiz Stockholm archipelago’daki Vaxholm’e gittik, eminim girintili çıkıntılı, küçük adacıklardan oluşan archipelagolarında daha keşfedilecek çok köyü, kasabası var.
Ben Stockholm’ü çok sevdim, bir fırsat olsa tekrar giderim, kısacası Stockholm tekrar tekrar görmek isteyeceğim şehirlerden…
Not: Tüm yazı ve fotoğraflar sadece izin alınarak ve kaynak gösterilerek kullanılabilir.